Bazı insanlar vardır. Bırakamaz... Ben de bırakamıyorum.
Annem annesine söylenirdi. Yoğurt kaplarını biriktiriyor diye. Sonra annem yaşlanmaya başladı. O da süs esyaları biriktirir oldu, evdeki sehbalarının üzeri bir sürü incik boncuk, süs esyalarıyla dolu. Benim ilk yurt dışına gittiğimde aldığım Bohemya kristalinden saatler, abimin Norveç'ten ilk aldığı porselenden yapılmış ve elinde başak demeti taşıyan köylü kadın biblosu, başka ülkelerden aldığı demir boynuzları olan Viking heykelcikleri ve daha bir çok küçük biblolar, hediyeler, tüm ailenin resimlerinin olduğu onlarca çerçeve... Hepsi sehbalarının üzerinde durmakta. Annem hiç birini atamıyor. Ben de ona söylenirdim. Benim bugün evimdeki sehbaların üstü bomboştur. Örtü de yoktur, herhangi bir kristal de, porselen biblolar da. Sadece aydınlatmaya yarayan bir iki obje var, o kadar.
Ama ben de anneme benzediğimi farkettim geçen hafta. Eşya değil bırakamadıklarım. Çok kolay atarım eşyaları, hiç kıymeti yoktur benim için, bağlanmam eşyaya. Ama "insan" ve "anı" biriktiriyorum ben. Hiç birinden vazgeçemiyorum... Bazen canımı acıtıyorlar ama bırakamıyorum...Gidemiyorum hiçbirinden... Bana zarar veriyorlar aslında, görüyorum. Bıraksam çok daha rahat gideceğim yoluma. Yine biliyorum ki birinden vazgeçmek aslında yeni insanlara hayatımda yer açmaktır. Yeni insanlara yer açmalı insan. Yeni bakış açıları, yeni dostluklar hayatını zenginleştirir insanın. Bazen gerçekten acıtıyorlar ve gitmiyor aslında, yürümüyor bazı şeyler. Onunla daha mutsuz olacağına, onsuz daha mutlu olabilirim, bunu da biliyorum. Bırakınca bazı şeyleri hafifleyeceğim, ferahlayacağım.
Yeni arkadaslıklar gibi yeni ev de ferahlatır aslında. Yeni eve taşınmak yeniden başlayabilmektir hayata. Tertemiz, yepyeni bol ışıklı, yeni alışkanlıkların kazanılabileceği, arabaya binmeden spora ve yüzmeye gidilebilecek çok şık bir ev...
Tıpkı arkadaslarım gibi evimi de bırakamıyorum,başka yeni bir eve taşınamıyorum. Çünkü burada yaşanmışlıklarım var. Anılarım var. Kızımın doğumuna, ilk cümlesine, ilk diş çıkarmasına, ilk adımına dair bir sürü anı var bu evde. Dostlarım için kurduğum güzel balık sofraları, bol müzikli geceler, çınlayan kahkahalar var salonumda... Denediğim yeni tariflerin kokuları var mutfağımda. İlk kitabım için aylarca sabahladığım çalışma odam var bu evimde...Dostlarımın her daim kapısını çaldığı evimi şenlendirdiği bir kapım var....
Ben bırakamıyorum. Dostlarımı, sevdiklerimi, benim için değerli olanları bırakamıyorum. Hayatımın anlamının bir parçası onlar. Geçmişimi, tarihimi biliyorlar.
Üstelik hala yeni insanlar ekliyorum hazineme, dostlar biriktiriyorum...ve vazgeçemiyorum o insanların hayatıma kattığı değerinden.
Sezen Aksu'nun "Gidemem"şarkısındaki gibi...
Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem gitmem
Unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir
Acının insana kattığı değeri bilirim küsemem
Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir....
Dostlarla kalın...