Ömrünün ikinci yarısı....
Bugün öğle yemeğinde arkadaşlarla konuşuyorduk "insan otuz beşten sonra farklılaşıyor" diye. Evet gerçekten farklılaşıyor. Ömrünün ikinci yarısı başladığında insan artık vakit kaybetmek istemiyor bence.
Ömrün ilk yarısında zaten okul telaşıydı, sınavlardı, işe başlamaydı, evlilikti, kariyerdi, çocuktu hatta ikinci çocuktu hayat hep hızlı ve telaş içinde geçiyor. Sonra bir bakıyorsun ki yaş gelmiş otuz beşe... O zaman durup düşünüyorsun ve diyorsun ki "artık vakit kaybetmek istemiyorum. " Tahammül ettiğin insanları, ayağını sürüyerek gittiğin yerleri siliyorsun önce hayatından. Bütün yüklerini atıyorsun üzerinden. Zorlayarak taşıdığın ne varsa kamburunu çıkartan, atıp rahatlıyorsun. İçini ve üstünü temizliyorsun sonra.
Sonra bir hesap yapıyorsun. Diyorsun ki 35 yılımı hep başkaları için yaşadım. Okula gidilmesi gerekiyordu; gittim. Ders çalışılması gerekiyordu; çalıştım. İşe girilmesi gerekiyordu; girdim. Sonra aşık oldum geldi; evlendim. Gidilmesi gereken aile ziyaretleri vardı; gittim. Gece çocuğa kalkılması gerekiyordu; kalktım ve uykusuz işe gidilmesi gerekiyordu; gittim.
Ve sonra diyorsun ki artık yeter....
Daha ne kadar sağlıklı olarak bu hayatı sürdüreceğini bilmiyorsun. Çünkü yaş yolun yarısı...
Hem işin güzel yanı artık hırsın da kalmıyor işe, yaşama, maddiyata dair.
Daha dinginleşiyorsun bu yaşına kadar cebine tüm biriktirdiklerinle. Daha çok seviyorsun sanki sevdiklerini. Hangi dostlarının özel olduğunu anlıyorsun.
Telefon rehberin çok kabarık olsa da acil durumlarda aranacak özel dostlarının sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor artık çünkü biliyorsun.
Üstelik işin güzel yanı artık hem bilecek kadar deneyimin var hem de yapacak kadar enerjin var bu yaşta...
Artık yükleri atma zamanı olduğunu anlıyorsun ve seni neyin mutlu ettiğini.
"Samimiyet" belki de en önemli kelime oluyor belki hayatında. Samimi dostluklara, samimi gülümsemeye verdiğin değer artıyor. Çünkü artık biliyorsun sıkıca kucakladığında çocuğun seni, gerçek sevginin ve içten kucaklamanın ne demek olduğunu...
Sevgilin gözünün içine bakarak güşümseyince anlıyorsun ne demek istediğini söze hiç gerek kalmadan. Eskiden "beni ne kadar cok sevdiğini soyle" tutturmalarının yerine bakışınla, gözlerinin içinin gülmesiyle anlıyorsun seni, en çok seni sevdiğini söze gerek kalmadan...
Anlıyorsun, seçiyorsun, biliyorsun ve tutkuyla yapabiliyorsun...
İşte 35 yaşın kısa bir özeti bu aslında...
Sevgiler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder